Özümüzde bize neyin iyi geleceğini çok iyi biliyoruz. Bazen tek yapmamız gereken acımızı doğal akışında yaşamak. Birçok kültür gibi bizim kültürümüzde de yas tutarken ağıtlar yakılır. Nefesin derin duygularla müziğe evrilmesi ve ses tellerimizi titreterek boğazımızdan çıkması sinir sistemimizi destekler. O büyük acıların altında ezilip kalmamamızı sağlar. Canımız bu kadar yanarken, bitmemiş bir kabusla canhıraş savaşırken durup da ‘kendime iyi gelecek bir şeyler yapayım ben’ diyemeyebiliriz. Öz-bakım münasebetsizlikle lüks arasında bir kavram gibi gelebilir. Halbuki şu kadar yükün altında ayakta kalabilmek için, vicdanımızla uyumlu adımları atabilmek için sinir sistemimizi desteklememiz de şart.
O zaman size davetim şöyle: Durun. Birkaç saniyeliğine durun. İzin verebildiğiniz kadar duygularınızla, düşüncelerinizle temas edin. Olabildiğince bu temasın bedendeki yankılarını duyumsayın. Ve aldığınız nefesi verirken izin verin bu temas sesini bulsun, dilinizden dökülsün. Evet. Ağıt yakın. Yanan ormanlara, yitip giden canlara, katledilen kadınlarımıza, çaresiz kalan insanımıza ağıt yakın. Belki sadece “hmm” diye mırıldanarak, belki sadece “ah” ederek, belki duygularınıza tercüman olan bir şarkıyı söyleyerek… Derin nefesler alın ve her nefes verişinizde sesinizin nefes borusu boyunca içinizi titrettiğini hissedin. Somatik Deneyimleme uygulamaları ve bu konuyla ilgili yapılan araştırmalar hem nefes borusu boyunca hissedeceğimiz o titreşimin, hem de ses tellerinin titremesinin vagus sinirini güçlendirerek psikolojik ve fizyolojik sağlığımızı koruduğunu gösteriyor.
Psk. Dr. Gizem Toska
6.08.2021
Fotoğraf: Instagram @gustjn