Çağlar boyunca dünyanın her yerinde insanoğlu yaşamı, kendini, doğada gördüklerini anlamaya çalışmış. Her coğrafyanın, her kültürün zaman içinde damla damla biriktirdiği kendine özgü çabaları ile oluşan birçok bilgi ve disiplin var. Bu bilgilerin bazıları dönemsel, yani güncel deyimle bir trend olarak yükseliyor, sonra yok oluyor, bazıları ise çağlar boyunca yaşamayı, oluştuğu coğrafyayı aşıp dünyanın her yerinde anlamlı olmayı başarıyor. Ayurveda da bunlardan biri. Binlerce yıl önce Hindistan coğrafyasında oluşmaya başlamış, oralarda uygulanmış ve şu anda dünyanın dört bir yanında uygulanabiliyor.

Peki bu nasıl oluyor? Neden bazı bilgiler kendi üretildiği yerde bile güncelliğini kısa sürede yitirirken bazı bilgiler zaman, mekan tanımadan anlamlı kalabiliyor. Geçmiş yüzyıllarda sözlü gelenekten yazılı geleneğe hızlı geçmiş olan kültürler ve son yüzyılda iletişim teknolojisinin baş döndürücü hızının bu gelişmelere katkısı yadsınamaz muhakkak ama bunlar tek başına durumu açıklamaya yetmiyor.

Küçüklüğümden beri yaşamı büyük bir merakla algılıyorum. Merakım ve analitik düşünme kapasitem beni bilim ve mühendislik alanına yönlendirdi. İyi bir mühendislik eğitimi alıp ileri teknoloji üreten uluslararası mühendislik ekipleriyle yıllarca çalışma fırsatı yakaladım, buna müteşekkirim. Modern bilimin her şeyi sorgulamaya, bilinen bilgiler ile bilinmeyeni anlamlandırmaya, denemeye, karşılaştırarak öğrenmeye açık olması beni en çok cezbeden şeyler arasında oldu.

Belki de bilimsel yaklaşımın beni en çok etkileyen tarafı, temel gereklerinden biri olarak anlaşılmamış bir konu hakkında önce gözlem yapıp, sonra ortaya bir hipotez koyup, araştırarak, deney yaparak, karşılaştırarak onu ispat edip bir teoriye ulaşmak, ve ispat edemiyorsak veya deneylerimiz bize düşündüğümüzün tam tersini gösteriyorsa hipotezin yanlış olduğunu kabul edip yeni bir hipotez kurarak yola devam edebilmek. Bu sebeple modern bilimsel yaklaşım bazı konulardaki görüşlerini zamanla değiştirebilir. On sene önce doğru bildiğimiz bir şey, yeni bilgiler, yeni gözlemler, yeni deneylerle sınandıkça rafine olur ve gelişir, değişir. Doğru dediğimiz şeyler bazen yanlış olur. Tam da bu sebeple bilime mutlak doğruyu ispat etme yöntemi gibi sarılmayı sağlıklı bulmuyorum. Bana göre bilimin özü hep şüphe etmek ve aynı konuya yeniden bakmaya, yeniden değerlendirmeye açık olmak, önceki değerlendirmemizin, şu anki bilgiler ve gelişmiş deneyler sonrasında yanlış çıkmasından korkmamaktır. Çünkü biliriz ki önceki bilimsel doğru dediğimiz şey de sonuçta bir teoridir, sadece bir teori! Gerçeği anlaşılır kılma çabasında olan bir modeldir, yaşamın, hakikatin kendisi değildir. Modeller geliştikçe yaşamı daha iyi tarif edebilirler, daha anlaşılır kılabilirler ama yaşamın kendisi, mutlak gerçeklik olamazlar.

Yaşantıma mühendisliğin yanısıra eşlik eden pek çok başka disiplin oldu. Hepsine aynı merakla ve sorgulamayla bakarken yukarıda sorduğum soruya yanıt olabilecek şeyler fark ettim. Bunlardan biri, 2020 yılının Mart ayında (evet tam pandemi kapanmalarından hemen önce!) Ayurveda eğitimi almak için gittiğim Hindistan’daki Vaidyagrama Ayurveda Sağlık Köyü’nün kurucularından biri olan Dr.Ramkumar’dan öğrendiğim bir yaklaşım.

Dr Ramkumar, bizim eğitim grubunun tamamının Hintli olmayan insanlardan oluştuğunu görünce, Ayurveda bilgilerinin detayından ziyade felsefesini, ruhunu anlamanın önemi üzerinde durduğu bir konuşma yaptı bizlere ve doğrusu kafamdaki birçok soruya yanıt oldu.

Dr. Ramkumar, konuşmasında Ayurveda bilgilerinin üç katmanlı olduğunu anlattı, Sanskrit dilindeki isimleri ile Tattva, Shastra ve VyavahAra. Yani temel prensipler, temel prensiplerin açıklaması ve pratik uygulamalar:

  1. Tattva: Temel prensipler. Öğretinin temel bilgileri. Geçmişte, şu anda, gelecekte ve her yerde aynı olan şeyler. Örneğin, Ayurveda’da bahsedilen tüm dünya malzemesini oluşturan beş elementin (boşluk, hava, ateş, su, toprak) her zaman ve her yerde aynı olması gibi.
  2. Shastra: Temel prensiplerin açıklamaları. Temel prensipleri özümseyip uygulayan tecrübeli kişilerin, öğretmenlerin açıklamaları, kitapları. Bunlar öğretmenin yaşadığı bağlama göre değişebiliyor. Aynı alandaki farklı ekoller gibi düşünebiliriz. Örneğin Ayurveda alanındaki ilk kitaplardan birini yazan Charaka Öğretmen, yaşamı, Vata, Pitta ve Kapha ismi verilen üç yaşam enerjisi ile açıklarken, çağdaşı Suśruta Öğretmen dört yaşam enerjisinden bahşediyor: Vata, Pitta, Kapha ve Rakta (kan). Çünkü Suśruta aynı zamanda bir cerrah ve onun deneyimlerinde kanın dengede ve olması gereken yerde olması, yaşamın sürekliliği için elzem.
  3. VyavahAra: Besin, bitki, mineral, masaj tekniği gibi pratik uygulamalar. Bunlar zamana, coğrafyaya, mevsime, Ayurveda uygulayıcısına, kültüre, iklime göre değişebilecek şeyler. Bu pratik uygulamaların temel prensiplere uygun olması esas. Örneğin Güney Hindistan’da sıcak iklimin ahşap masaj yataklarında yağ masajları ile geliştirdiği Ayurvedik tekniklerin yerine Kuzey Hindistan’da Pancha Karma ismi verilen tekniklerin daha yoğun kullanılması gibi. Diğer bir örnek, Hindistan’da yaygın olarak karaciğer desteği olarak kullanılan bhumi amalaki bitkisi (Lat. Phyllanthus niruri) yerine Türkiye’de, Türkiye coğrafyasında yaygın olarak yetişen deve dikeni bitkisi (Lat. Sylibum marianum) kullanımı gibi. Daha hayatın içinden bir örnek, geleneksel olarak Hindistan’da baklagilleri pişirirken gazını azaltmak ve sindirimini kolaylaştırmak için taze zencefil eklenirken, Türk mutfağında soğan eklememiz gibi.

Ayurveda kitaplarında bilgiler önce temel prensipler üzerinden açıklanıyor, daha sonra belli tekniklerden, detaylı tariflerden, bitkilerden, besinlerden, yöntemlerden bahsediliyor. Sanırım güncel kalmayı başarmasındaki en önemli unsurlardan bir tanesi bu. Ayrıca Ayurveda, uygulayıcılarını denemeye ve kendi tecrübesine güvenmeye davet ediyor. Çünkü bazen temel prensipleri teorik olarak anlamak zor ama pratik uygulamalar üzerinden anlamak daha kolay. Temel prensipler hakkındaki anlayışımız derinleştikçe, bu bilgileri kendi yaşadığımız yerde bolca bulunan malzemeler ile pratik uygulamalar geliştirebiliyoruz. İşte Ayurveda gibi çağlar ötesinden gelip güncel kalmayı başarmış bazı kadim bilgiler, bence tıpkı bilimsel yaklaşımdaki gibi yeni bilgilerden, yeni uygulamalardan, yeni tekniklerden, yeni denemelerden korkmuyor. Bilakis herkesi denemeye, deneyimlemeye, bu vesileyle temel yaşam prensiplerini anlamaya ve bulunduğumuz zamanda, içinde yaşadığımız coğrafyada, kendi beden, zihin ve duygusal özelliklerimize uygun pratik uygulamalar geliştirmeye davet ediyor.

Sevgilerimle,

Fatma Özdemir Canverdi
02.06.2021
www.fatmaozdemir.net